Bu yazıyı herkes okusun

Bu yazıyı herkes okusun - Perspektif
Klasman dışı - İçimizdeki Savaşlar

28 Haziran 2015 Pazar

İçimizdeki Savaşlar

Her ne kadar durağan bir cisim gibi görünsek de içimizde savaşlar yaşıyoruz.Hani içimde ne fırtınalar kopuyor bir bilsen dedikleri tarzda.Vicdan savaşları, akıl savaşları, nefs savaşları vs.. O yüzden hep ikilemlerde aralarda derelerde kalıyoruz, ne yapacağımızı bilemiyoruz ve doğruyu yanlışı ayırt etmekte zorlanıyoruz.Şu saydıklarımı hepimiz farketmesekte yaşıyoruz.Ama bunları nasıl düzeltebiliriz nasıl tek bilek tek yürek tek parça hareket edebiliriz? Aslında cevap çok basit dostlar.Ya bu deveyi gütmeli ya da bu diyardan gitmeli diyorsanız okuyun bu yazıyı.


Her gün her saat farklı olaylarla karşılaşıyoruz.Evde işte okulda bir buçuk metrekarelik metrobüs koridorunda bile neler yaşıyoruz ve bu hadiselere karşı aklın kalbin nefsin kaç farklı yansıması olduğunu bu güne dek aldığım calculus dersleriyle bile hesaplayamam.Ne hesaplaması kalem bile oynatamam hacı.


Nefs hadiseye bir yorum yapar.Kalp farklı bir yorum yapar.Akıl ayrı bir yorum yapar.İllaki birbirleriyle bir bağlantıları vardır ama farklı olan şeylerdir.Bu ayrım içimizde bir parça anlaşılabilsin diye bir örnek vermek gerekirse eğer vicdanlı ve müslüman bir insan, bir harama nazar ettiği zaman, yapmaması gereken birşeyi yaptığı zaman, belki de çok uç bir örnek olucak ama erkekler için bir bayanın mahremine bakmaması gerektiğinde baktığı zaman vicdan azabı çeker doğru mudur? Çünkü ona bakmaması gerektiğini bilir.Baktığı zaman cezalandırılacağını bilir.Cehennemde yanacağını bilir.Yaptığı fiilin yanlış olduğunu çok iyi bilir aslında.Ama o haramla günahla karşı karşıya geldiği zaman, aslında o harama günaha baktığında ne kadarlık lezzet alacakki.Yoldan geçerken 5 bilemedin 10 saniyelik bir lezzeti var mı? Var.Belki de Cenab-ı Hakk diyecekki sen şurda şu harama yeltendin.Diyeceksinki nedir Ya Rabbi ceza? El cevap:1000 yıl boyunca yanacaksın.


En düşük azabı da o ayak boşluklarına ateş yumağının konup beynin fokurdaması.


Any problem?


İyi de şimdi benim aklım diyorki bir dakika yaa napıyorsun sen? Sen şuna bakmakla işte sadece 5 saniye 10 saniyelik bir lezzet alacaksın karşılığında 1000 yıl.Misal kaç yaşındasın 30 yaşında.Derken 40 oldun sonra 50.Şu ana kadar çektiğin çok azap var mı? Var.Nice şeyler oldu canını okudu doğru mu? Hayattan soğudun hayattan.Peki sen toplam kaç senelik çile çektin? Ya diyelimki 30 senelik çile çektin.Ya sana 1000 diyorum 1000 (bin).Sadece ufacık bir bakışın neticesi.Hem de öyle hiç bir zaman ateş seni yakmadı 30 senelik çilende.Akıl şimdi buna haykırıyor ama içten başka bir duygu diyorki bak bak diye.Yani akıl bakma diğeri bak diyor.Bak dikkat edersek bir ikilem var.Tam bu sırada bu olayı donduralım.Tam oranın analizini yapalım seninle güzel kardeşim.


Akıl bildiklerini ortaya koyuyor değil mi? Akıl bu ya realistlikte son nokta.Vicdan diyorki yanlış yapıyosun yanlııış.Ama nefs diyorki yapıcam.Ortada bir savaş var.O meydan muharebesinden bazen nefs galip geliyor mu? Evet bazen nefs galip çıkıyor.Demek içinde bir ikilem varsa içinde bir harp var demektir.İyi de bu harp nasıl bir harp? Bu nasıl bir savaş? Ben tek parça değil miyim? Ben bir tek ben Fatih değil miyim? Neler dönüyor benim iç alemimde neler oluyor? Bunu iyi bilmezsem doğru karar almayacak hayatıma da doğru yön vermiyeceğimdir.Yani hadiseleri yanlış yorumlayacağımdır.İbadete benim bakış açım sadece bir miktar zamanın müsaitliği olarak bakarsam 24 saat boş olduğum halde ben yapamam müsait değilim diyeceğim.Ama eğer farklı bakış açısıyla bakarsam en yoğun anımda en çok işimi yapacağımdır.


Yani diyorumki ezberleri bozacaksın.Biraz bildiğimiz standardın dışına çıkacaksın.İşte o meydan muharebesinin analiziyle ancak doğru karar alınabilir hayatına doğru yön verdirilebilir.Yanlış yorumlarsam beni çok yanlış yöne sürükleyecektir.Bakın nefsin kendine ait askerleri orduları var ve bu askerler gerçekten az miktarda değil bilakis çok ciddi miktardalar.Evet nefs ordusunu askerlerini alıp bir safa geçiyor.Sonra aynı meydan muharebesi içerisinde benim aklımın da askerleri var.Akıl da kendi askerlerini alıp bir safa geçiyor.Vicdan durur mu o da kendi askerlerini alıp bir safa geçiyor.Diğer latifelerin duyguların da askerlerini alıp başka bir safa geçtiklerini söyleyebiliriz.Derken tamam herkes hazırsa meydan muharebesi başlasın.Haydi gazamız mübarek olsun.


Peki benim şu kavşağım ikilemim nerden kaynaklanıyor? Tam olarak şurdan.Nefs.Ben nefsin istediğini yaparsam nefs daha fazlasını ister.Daha fazlasını yaparsam daha fazlasını ister.Daha fazlasını yaparsam da çok daha fazlasını isteyecektir.Nefs kendi isteği yerine getirildiği sürece safına asker çeker.Ziyadeleştirir.Çoğaltır.Kalbin kendine ait olan duygularını bile kendi safına çeker.


İnsan nefsinin esiri değil nefs insanın esiri olmalı.Mesela nefsinizi eğitmeye çalışıyorsunuz ve ona çok geniş imkanlarda yemek yemeyi öğretiyorsunuzdur.Dahası yok mu diyecektir.Ama bak duydum burda bir de bu var diyecektir.Onu verin ha bir de şurda şu var diyecektir.Yani bunun kendine ait askerleri var ve ben nefse her istediğini verdiğim zaman o diğer askerleri bile bunun safına geçiriyorum demektir ve bunun safına geçtikçe güçleniyor.Güçlü oldukça da ben kendi benliğimden asker kaybediyorum ve bu döngü yineleniyor.En sonda da nefs şu meydan muharebesinin padişahı hükmüne geçiyor.Bu padişah oldumu bildiğiniz akıl kalp vicdan latifeler hepsi köşeye sinmiş sesini çıkaramaz pozisyonda kalırlar.Ortada nefs hakimse akıl kalp vicdan kaçacak delik ararlar.Pusmuşlardır.Şimdi kafasını kaldıracak bişey söyliyecek olsalar bile üstten bir şamarı yiyorlar ve bir daha sesini çıkaramayacak hale geliyorlar.İyi de bu zavallılar bu köşeden çıkamıyor ki ne okuyacak ne ibadet edecek ne yapacak güç takad yokki.İyice köşeye sinmiş.Güç de yok bütün hepsi nefsin tarafına geçmiş.Nefs burda padişahsa ele geçirir çünkü.


Ama gariptir Allah'ın lutfü keremindendir.Nefs bir yerde hakimse yaptığı şeylerin cezasını da kendi çeker.Bakınız içki içen bir insan içkiye başladığı esnada herşeyin çok güzel olduğunu düşünür.Zaman geçtikçe hadiseden iğrenir.Bakınız aşırı taşkın bir eğlenceye giden ilk etapta çok eğlenir daha sonra gittikçe iğrenir çünkü lezzetin içerisindeki aynı elemi sıkıntıyı görür.Bu sefer nefs ordan yorgun bitkin kenara çekildiği zaman akıl ve vicdan baktılar ortam müsait çıkarlar sahneye rollerini eda etmeye.Derken bunlar çıkarlar ve biraz güç alırlar.Özellikle insanlar büyük günahlar işledikten sonra ibadet etmeye meyil ettikleri zaman bundan çok büyük lezzet ve keyif alırlar.Çünkü nefs kendi kendini bitirmekten harap olmuş meydan boş muharebe edecek kimse yoktur.Ama tuhaftır ayetime kerimede de geçer.İnsan daralır bunalır Allah'tan yardım ister rabbim bana bir genişlik ver söz birdaha yapmayacağım der.Allah ona genişliği verir ama insan gider o hatayı tekrardan yapar.Tekrardan yalvarır.Allah tekrardan imkanı verir ama gider tekrardan aynı hatayı yine yapar.


Bakın bu bir döngü.Kartopu ya benim lehime büyüyecek ya da alehime.Ama şunu çok iyi bileceğim ki uzun süredir nefsin eline asker veriyorsan meydan muharebesinde köşeye sinmemek için yaptığın mücadele hiç kolay olmayacaktır.Bir aydır hiç Kuran-ı Kerim okumuyorsan, o ilk kapağını açıp okuyacağın bir sayfa benim kanaatimce sadece bir sayfa değildir.Başka zamanlarda yaptığın büyük fiillerden bile çok daha yüksektir.Çünkü yeniden var olduğunuzu gösteriyorsundur.Yeniden sahaya girdiğini gösteriyorsundur.Bu devreye girdiği zaman da eğer burda benim padişahım akılsa bu sefer de tam aksine nefs kaçacak delik arıyacaktır.Bir yerden sonra eğer kullanmayı bilirse nefsin bütün askerlerini kendi safına çekerse zaten meydan muharebesinde savaşacak kimse olmamakla beraber büyük fiilleri de gerçekleştirmiş olacaktır.


Şimdi biz bu meydan muharebesinin neresindeyiz? Hangi tarafındayız? Neler var bu iç muharebede nefsimiz aklımız latifeler ne tarafta? Eğer hakkaten akıl kalp vicdan köşeye sinmiş ve bir fırsat bulamıyorsa ortaya çıkmak için.Birşey söyleyim mi? Bizim 24 saatimiz de müsait olsa o ibadet bize ağır gelecektir.Hayır yapamam diyeceğimdir.Gerçekten müsait olmuyorum vaktim yok diyeceğim.Lakin eğer ben burda aklı padişah yaparsam bu sefer tersine dönecektir.


Abdulkadir Geylani hazretleri bir yıl boyunca hiçbirşey yemiyor.Bir yıl boyunca hiçbirşey içmiyor.Ben duydum inanmadım sonra gittim bizzat kendim kitaptan okudum.Okudukça öğrendimki bir sonraki yıl ne yiyor ne içiyor ne de uyuyor.Nefsi artık kendi bedeninde durmuyor ve bir sıvı olarak burnundan çıkıyor.Yani bence nefs dediki benim burda ne işim var ya? Ne yiyor ne içiyor ne uyuyor.Harabelerde.Ama öyle olduğu zamanda manevi lezzetler yetiyor insana en az kendini ilerletecek kadar.


Üstad diyorki insanın gıdaya ihtiyacı olduğu kadar ruhun dahi gıdaya ihtiyacı vardır.Eğer insan nefs cenabından doyurulmazsa akıl ve ruh canibinden zevkini arayacaktır.Oraya yönelecek ordan zevkini ayıracaktır.Fakat sen nefsine her istediğini ver ver ver biyerden sonra büyütürsen öteki de kaçacak delik arayacaktır.


İşte ben o yüzden bazen 1 okuyosan 3, 3 okuyosan 5 oku diyorum.Arttırdıkça hakimiyeti aklın kalbin vicdanın eline veriyorum.Bu sefer akıl devreye girdiği zaman dönüp diyorki ya sen napıyorsun şunu yapma şu eğlence için senin sarfettiğin şeye bak.Hakkaten insanın bazen kendi fiilleri çok komik geliyor.Yargılıyor.


Ya şu kısacık dünya hayatında duruyorsun.60 bilemedin 70 senelik bir ömrün var fakat öteki tarafta ebedi bir hayatın var ve sen bunu ahirete hiç meyil etmeden mi yapıyorsun? Tamamen dünyaya mı sarfediyorsun? Bazen çok komik gelebilir.Yani ilerlerse akıl iyice devrede olursa yaptığı yanlışı çok iyi farkedecektir.Gittikçe ahirete yönelecektir.Ağırlığını verecektir.Ama ben uzun süre birşey okumuyorsam uzun bir süre ibadet etmiyorsam İslam ahlakı anlatmak olsun fiil tebliğ hepsi girer bunun içine ki ben bunları yapmıyorsam uzun süredir artık en ufak şey bile bana ağır gelmeye başlar.


Niçin anlatıyorum şimdi bunları? Herşeyin ağır gelmeye başladığı esnada vaktim yokun müsait değilimin yanlış yorum olduğunu göstermek için.Çok ters birşey belki ama 1 i yapmakta zorluk mu çekiyorsunuz o zaman 5 i yapın.Sözüm tam olarak bu.Çünkü zaten 1 olduğu için savaşamıyoruz.1 olduğu için yapamıyoruz belki onu.Çoğu yapan insanlar çok daha rahat yapıyorlar değil mi? Bazen görüyorum geceli gündüzlü koşturan gecesini sabahına katan insanlar var.Bir bakıyorum ki günlük hayat içerisindeki zihni sadece iş ve hizmet ile meşgul.Ama yeni bir iş çıksa yeni bir hizmet olsa yine bakıyorum en ziyade o insanlar atılıyor.Ya şimdi diyeceksinki ne ile alakalı? Bakın miktarla değil.O insanlar ruhunu kalbini ona alıştırdığı için o kıvama getirdiği için onu rahatlıkla yapabiliyor.Askeri var askeri.Savaşıcak askeri var.Kendisini oraya çekmiş.1 i yapmaktan zorlanıyorsam 5 yapacağım.Kendimi buna alıştıracağım.Alıştıktan sonra gittikçe meydan bana kalacak.


Hadis-i şerif derki cennet nefse ağır gelen şeylerle süslendirilmiştir.


İlk meydan muharebesinden o köşeye sinmiş siz meydana çıktığınız zaman illaki bir tokat yersiniz tabi.Bir iki şamar birkaç darbe alacaksınız.Yahu bu kaçınılmaz birşey.Ağır gelir güç gelir çok da kolay birşey beklemeyin.Ama bilin.Üstüne üstüne gittikçe nefs kaçacaktır.Aynı zamanda böyle bir korkaklığı var.İyice üstüne giderseniz daha fazla efor sarfederseniz korkar.


Diyorumki canımın içi bak sen 1 i yapmayı teklif edersen nefs geri çekilmez döver seni ama 5 yapmaya çalışırsan korkutursun onu geri vites yapmaya zorlarsın.Yaptığımız işler ibadetler ne kadar miktarı ney lütfen bunu bir tekrar gözden geçirelim ve bunun gerçekten zamanla olan bağlantısından daha ziyade daha ehemmiyetli bir püf noktasının olduğunun farkına varalım.Aynı iş aynı okuldan çıkan insanlardan biri 3 ü yapamazken diğeri 33 e bana mısın demiyor.Yakınacak olan insan zaten heryerden yakınır.Ama yapacak olan insan da herşeyi yapar.Ben ordan ritmimi bulup yakaladığımda neyi niçin yaptığımın farkına vardığımda nefs kenara çekildi mi? Çekildi.Ya ben işten eve geldiğimde içimde senin gibi yüksek meydan muharebeleri yokki.Süt liman bir ortam var içimde.Belki de evde yapmış olduğum o ibadet ya da fiil beni dinlendiriyor.Ayet-i kerimede de şöyle geçer : Bir işten yorulduğunuzda hemen başka bir işe atılın.Farklı bir işle meşgul olmak farklı birşeye yorulmak dinlendiriyor insanı.Eğerki şu pozisyondaysak o kitabın kapağını açmak çok zor bile olsa açın hemen okumaya başlayın.Ertesi güne kapağını açmak en az yüzde 50 daha rahat olucaktır.Bidaki güne daha rahat sonra daha rahat derken bu fiil senin için artık ekmek yemek su içmek kadar basitleşecektir.Bir insanın zihni sürekli ibadetler etrafında dönerse o insana hayat çok daha rahat olucaktır.Bakın yoksa hergün kendi içimizde bizzat kendimiz harbi başlatmış oluruz.Eğer ben ibadetlere ağırlık vermezsem hergün kendi harbimin altına kendim imza atmış olurum.


Fiziki olarak dinlenmek kolaydır.Haftasonunu birgün kendine ayırırsın rahatlarsın.Ritmini buldun mu Allah kolaylığını ferahlığını verir zaten.Gider özellikle benim vaktim yok müsait değilim dersen zaten hükmen malup çıkarsın o harpten.Kendinize bir program belirleyin ben bunları bunları yapacağım deyin ama basit olmasın.Bakın bir süreden sonra onun külfetini zorluğunu çekmezsiniz safhasını sürersiniz.Benim tavsiyem şu meydan muharebesini bitirelim artık.Askerler bir tarafa geçsin yek olsun.Bu yoğun çalışmayla hem dünyamızı hem ahiretimizi kurtaralım.Aksi takdirde nefs her zaman konuşup birşeyler söyleyecektir her zaman saldıracaktır.İstediğini verirsen her zaman başka uğraşlarla beyhude meşgul olacaktır.


Daha lise yıllarımdı okul tatil oluyordu.O zamanlardan fotoğraf karelerini şuan hatırlıyorum da biri var yazın tatile gidiyordu.Biri varki boşta oturuyordu.Öteki var çalışıyordu.Biri de varki iki misli çalışıyordu.Şimdi o normal çalışan hep o boşta durana özeniyordu.Ulan diyor millet yazın ne güzel tatil yapıyor.Oh ne güzel Mersin bee.Adama iki gün tatil versen havaya uçacak.Ama gidiyorsun o yazın hiç çalışmayan boşta oturanı dinliyorsun ki ya müthiş canım sıkılıyor arkadaşlar tatile gidiyor biz evdeyiz burda boş boş oturuyoruz diyordu.Onun evdeyiz sıkıntıyla sınanıyoruz dediğine öteki adam özeniyordu.Eminim ki tatile gideni dinlesen her yaz aynı yere gidiyoruz başka biryer yok mu yaa diyecektir.Ben de hep o normal çalışanlara özenirdim.Falancaya baksana sabah şunda gidiyor akşam bunda geliyor oh kebaap derdim.


Diceğim o ki ya bunun bir sonu yokki.Kim halinden memnun burda sorarım sana ey okuyucu? Ben nefse orda istediğini versem o orda durur mu sanki.Nefs her zaman senden bir adım ister.İstisnasız neyi verirsen ver senden bir adım daha talep eder.O yüzdendirki çok zenginlerin sofrası muhteşem bir şekilde donanmış bile olsa bir yerden sonra lezzet vermez başka bir arayış içerisine girilir.Ama evinde sadece çorbası üstüne de cüzi bir çeşidi olan gönlü zengin insanlar ordan daha fazla lezzet alabiliyorlar.Madem bu nefs nankör halden anlamıyor madem hiçbir şekilde kanaat etmiyor yani yakınacaksa bari vermeyim de hak etsin değil mi? Lakin görüceksin o söndükçe söndükçe hakimiyet diğerlerinin olacaktır.Meydan muharebesi de bitecektir.Buraya ağırlığını koyacak bir padişah lazım o da olursa Allahın izniyle herşey biter.Nefs ki önce geri çekilecek sönücek ufalıcak sonra bilmukabele ibadeti ebediyeti arzulayacak.Tamamen yok etmiyoruz yani.Şimdi tabi nefsi yok edenler de var.


Abdulkadir Geylani hazretlerinin nakşibendi tarikatının esası 4 tür.Der tarik-i Nakşibendi lazım amed çar terk.Terk-i dünya terk-i ukba terk-i hesti ve terk-i terk.Dünyayı terkedeceksin.Ahireti terkedeceksin.Kendi benliğini terkedeceksin.Sonra vay ben ne kadar çok şeyi terketmişim ne mübarek adamım deme diye sonra terk ettiğini de unutacaksın.Onu da hatırlayıp gurura girmeyeceksin.Bu dünyadan tamamen elini çekmek demek.Ama sahabeler de aynı dünyayla iç içe yaşamışlar ve o evliyaların en büyüğü sahabelerin en küçüğüne yetişebilen bir derecede değil.Neden? Çünkü sahabeler nefsin askerlerini de kendi saflarında savaştırmayı çok iyi bilmişler.Ama diğer inzivaya çekilen tarikat ehlileri ve evliyalar bütün askerlerini öldürmüşler.


Gelelim nefs ile takvaya çıkmaya.Takvadaki mana genelde ibadet etmek olarak bilinse de asıl manası haram ve günahlardan kaçınmaktır.Yani diyelimki 10 tane haramla karşılaştın 3 tanesinden kaçtın ama aynı zamanda da 10 kere ibadet ettin.Öteki tarafta 10 haramın 10 tanesinden de kaçtın ama 1 kere ibadet ettin.İkinci durum ilk duruma göre daha takvalıdır çünkü takvada haram ve günahlardan kaçınma baz alınır.Şöyleki bir insanın takvası yoksa ama aynı zamanda ibadet ediyorsa dibi delik bir kovayla su taşımasına benzer.Kovanın dibi delikse üstüne istediğin kadar suyu doldur ne fayda.Ama kovanın altı sağlamsa ben bir tas bile koysam orda duracaktır.Tabiri caizse bu bir hayat felsefesi.


Üstadımız diyorki bazen küçük birşey büyük bir iş yapar öyle şerait oluyor tahtında az bir hareke sahibini çıkarıyor ta ala-yı illiynin, öyle halat oluyor ki küçük bir hareket kasibini indiriyor ta esfel-i safilin.Çok gariptir hayatta bazı ince nüanslar küçük görünür fakat bir tek cümle bir tek fiil bir tek tecrübe insanı en yukarılara çıkarır ama bazen de oluyor ki tek birşeyi gözden kaçırmak gafletine düşmek gafil durmak duyarsızlaşmak en aşağılara indirir.


Şunu da düşünüp masaya yatırmak lazım.Amerikada yılda 40 bin genç intihar ediyor.İstatistiksel olarak 100 binde 13 gibi bir rakam ortaya çıkıyor.Tabi amerikadan daha yüksek oranda olan ülkeler de var.Bu arada türkiyede 100 binde 2.Ama neden amerikada böyle? İstediği gibi harama günaha zinaya giren istediği gibi içki uyuştucu içen, hasbelkader kendim de amerikada bulunduğum zamanda görmüştüm kaliforniada ve böyle birçok eyalette belli bir doza kadar uyuşturucu legal yani bakkaldan sakız alır gibi alıyorsunuz ve amerika hayat standartları yani yaşam kalitesi olarak türkiyenin 10 katı bir düzeyde.Hani bütün istekleri yerine geliyor da niye intihar ediyor bu insanlar? Çünkü bu harp böyle idare edilmez.Bu harbe böyle komutanlık yapılmaz.Eğer bu harbi böyle idare edip yönlendiriyorsan malup olursun.Biraz da şöyle düşünelim akıllı olan sadece biz değiliz.Bir insan kolay kolay intihar etmez.Ben de sen de mazide nice sıkıntılar çektik ve çekeceğiz de.Ama ben bu yazıyı yazıyor sen de okuyorsan intihar etmedik doğru mu? Çok büyük olayların da belki içerisinden geldik geçtik bunaldık ama hiçbiri intiharlık olmadı.Birşeyi kabullenmem lazım.Demekki intihar edenin derdi benimkinden daha büyükmüş.Demekki kendi içinde daha fazla sıkıntısını yaşıyormuş.Hani benden kıyasla onun iç dünyasındaki sıkıntı onu benden daha çok daraltmış ki canından bezmiş artık.İntihara doğru sürüklemiş onu.Neden? Çünkü o adam kalpten kaybediyor.Çünkü hayat sadece yiyip içip eğlenmek değil bir işe girip yüklü bir maaş son model bir araba alıp ev taksidine girmek hiç değil.Sadece eğlenmeyi düşünürken ceremesini, büyük çilesini çekiyor.Allah diyorki ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım bu da yetmiyor kalpler ancak Allah'ı zikretmekle tatmin olur diyor.Namaz kılarsın oruç tutarsın birine bir hakikati anlatırsın bir tebessüm edersin bir mecliste bulunursun bunlar hep zikirdir.Allah diyorki kalp ancak bununla tatmin olur başka arayışlara boşuna girme zaten vaktin, ömrün, sermayen kısıtlı.Fakat sen ama Allah'ım şey Allah'ım diye mırın kırın eder isen yaa bırak bu işleri.Allah ortaya bilgi koymuş sen üstüne başka bilgi koyuyorsun.E o zaman gel buyur sahne senin rol senin tecrübe et bak sonunda ne oluyor.


Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz farayizle alırsınız.Öteki bana sıkıntı üstüne sıkıntı doğurur mahveder.Avrupada intihar etme yerleri var.Gidip müracaat ediyorsunuz.Diyorsunuzki ben intihar etmek istiyorum.Evet buyrun hanımefendi beyefendi ne zaman nerde diye çok güzel karşılıyorlar.Şu gün gelelim müsaitse falan fişmekan.Hani intihar etcen ama kimsenin başına bela olma gel şu köşede kenarda napıyorsan yap.Bir de seni araştırmayalım bunu kim öldürdü diye.Yani bence de çok mantıklı şurda boğaz köprüsünde trafiği felç edeceğine planlı programlı tertemiz.İntihar edenlerin genelde arkada bıraktıkları izdüşümde hayatın bütün lezzetlerini tattıklarını bir de ölümü denemek istedikleri yatar.Ya şimdi düşünüyorum da herşeyi denedin yetmedi bir de ölümü deneyim dedin ve ölümü de tattın eyvallah da tadı nasıldı diye de soramıyorki insan.Ben de buna tutuluyorum.


Bak şuan çok kritik birşey söylüyorum sana.Mesela hayat çok güzel giderken bazen 2-3 saniyede altı üstüne gelebiliyor değil mi? Diyelim ki birisi çok kötü bir söz söyledi ve izzetinize dokunacak bir hareket yaptı.Neden biliyor musun? Baş varya baş bildiğin başın, bir batma yükü kaldırır hem de ağırlıklarca.Birşey olur mu? Ölür müsün abi? Ölmezsin.Kocaman yükleri al başına kaldırabilirsin.Ama ya göz? Ya beyin? Bir tek tane kıl kaldırabilir mi sence? Bir tek tane kıl onun ölümüne yeterli oluyor mu? İnsanda da öyle latifeler varki göz gibi beyin gibi hassastır.Eğer bir insan gelir o kişinin o latifesine o duygusuna dokunur onu rencide ederse hayat fonksiyonlarıyla oynar.İşte bu ruha bağlı olan lezzetler bunlardır.Kişi ruhuna bağlı olan lezzetine kılı dokundurdu mu bitirir onu mahveder.


Üstadımız sürgün edildiğinde sorguya alındığı zaman onu gören komiserlerden biri anlatır.Der ki tırnakları lamba gibi ışıl ışıl parlıyordu gözleri de motor gibi fıldır fıldır dönüyordu.Bakın kimi göz var sönük kimisi de böyle fıldır fıldır.Çünkü saadet var huzur var.Üstadımız, seni öldüreceğiz dedikleri zaman da korkmuyor çekinmiyor ve ne diyor: Elinizden geliyorsa beni vicdanen tazip ediniz(cezalandırınız).Vicdanıma azap çektiriniz.Öbür türlü azap bana azap değildir diyor.Çünkü vicdana gelen sıkıntı insanı rahatsız eder.Yoksa hapsetmişsin sürgüne göndermişsin bunlar fiziki şeyler.Ama ruhuna giren ufacık bir ağrı seni yıpratıyor.Bakın dikkat yemek içmek eğlence fiziki keyifler insanları yıpratamaz burdan gelen ziyade şeylerle o ruha gelenler insanları yıpratır.Vicdanen yapması gereken bir iş var ve yapmıyorsa yıpranır.İzzete bir halel getiriyorsa küçük düşüyorsa yıpratır.Üstadımız da ölümden korkmuyor ve rahatsız olmuyor.


İngilizler İstanbulu işgal ettiklerinde dalga geçermişcesine size 6 soru 600 kelimelik de cevap isteriz dediklerinde halk cayır cayır bununla uğraşıyor.Zaten işgal etmişler bastırmışlar tepemizdeler daha ne suali ne cevabı.Üstadımız halka diyorki düşman sizi yere yatırmış pis çizmeleriyle boğazınıza basıyor siz düşmandan aman dileniyorsunuz, ya cesedinizden önce ruhunuz ölür ruhunuz.Tükürün o ingiliz laininin hayasız yüzüne bırakın cesediniz şehid olsun ruhunuzu da kurtarın.Ben onların suallerine değil 600 kelime 6 kelime tek kelimeyle dahi cevap vermem.Tükür o ingiliz laininin hayasız yüzüne ama Hakk namına hakikat namına diyerekten Rutubat-ı sitte isimli bir eseri yazıp yayınlıyor.Ama bakın dikkat birşeyden çekiniyor kabullenmiyor.Bir yükü üzerine almıyor.Ne yüküdür o? Düşman beni yenmiş 6 soru soruyor ezecek küçük görecek tahkir edip aşağılayacak ben de aman dileneceğim.


İşte bu ruha ağır gelir arkadaş.Bediüzzaman hazretlerinin hayatını yaşayışını biliyorsanız az çok ingilizler işgal ettiği zaman, aman efendim canım efendim hemen tamı tamına 600 kelimelik cevap vereceğiz dese, o göz o kılı kaldırmaz.O beyin o kılı hiç kaldırmaz.O yüzden islami bir ahlak özelliğidir kasvettir.Biri sizi aşağı çekiyorsa üstten bakıyorsa ezmeye çalışıyorsa ona karşı dik durun.O yüzden de islamiyette zayıf insanın güçlü insana karşı dik durmasına izzeti nefs derler.Bir insan burdan taviz vermezse hayatının rahatına erer.Üstadımız diyor ki ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam.Ama kendimiz de şunu bilelim ki ben zayıfken küçük pozisyondayken biri beni yemeye çalıştığında dik durursam benden küçükleri de ezmeye çalışırsam onların da dik durması lazım.Onun da kendi izzeti nefsini bana karşı göstermesi lazım.La ilahe illallah diyoruz ya manalarından bir tanesi de budur.Çünkü ben Allahtan başka ilah tanımam.Beni ezip aşağılık pozisyona düşürcek ben de ondan aman dilenicem falan fistan.


Kimse ilah değil.Ama ben de kimseye ilah değilim.Zayıf insanlar güçlülere karşı dik durmalıdır.Güçlü de zaten güçlüdür zayıfa karşı mütevazi olmalıdır.Ben benden küçük biri geldiğinde ben ona mütevazi yaklaşacağım.Büyüklüğün alametidir bu.Yanlış mı yaptı bana, ya ben büyüksem büyüklüğün gerektirdiği üzere onu affetmem gerekir.Aksi takdirde ne anlamı kalırki.Ama biri de geldi beni ezmeye çalıştı o zaman ona karşı kendi izzeti nefsim devreye girer.Sana saygısızlık hürmetsizlik etmiyorum ama yaptığın fiilin karşılığı budur deyip orda dik durabilmektir.Edepsizlik hürmetsizlik yapmadan sağlam kalabilmektir.Bir insan kendi ruhunu şu iki tane kıstas arasında korumakla mükellefdir.Öteki türlü tevazu ettiğinizi sanmayın zillet altına girmiş olursunuz.Ezmeye çalışan bir insana aman dilemek zillettir tevazu değil.Ha ben alçak gönüllüyüm bişey demem dersen kusura bakma ama zillete düşersin orda.Allahın sana bir emaneti var sen de emanete bakmakla yükümlüsün ve ne olursa olsun emanetini koruyacaksın.


Nefsine hakim olan sıratı geçmiş sayılır.Nefsine mahkum olansa cehennemde ayılır.


Her nefesinizde nefsinize yenilmemek üzere.


Selametle.

Kaynakça

Dergah

15 Mayıs 2015 Cuma

PID Control Line Follower Robot


Line Follower robot adından da anlaşılabileceği gibi bir zemin üzerinde oluşturulmuş çizgi şeklindeki yolu otonom (öz denetimli) olarak izleyen robotlardır. Bu amaçla kullanılabilecek sensörlerin kontrastı yani koyu ve açık renk ayrımı yapabilmesi nedeniyle siyah zemin üstünde beyaz çizgi yada beyaz zemin üzerinde siyah çizgi bulunan yollar bu robotlar için tercih edilir.





Çalışma Prensibi




Robotun çalışma prensibi, çizgiyi ortadaki algılayıcıda tutarak ilerlemesine dayanmaktadır. Robot kısa aralıklarla algılayıcının durumunu kontrol ederek çizgiye göre konumunu belirler. Bunun için tasarım fikrine bağlı olarak belli sayıda ve belli aralıklarla ve yerleşim şekli ile çizgi algılama sensörleri kullanılır ve motorlar buradan gelen bilgilere göre kontrol edilir.Robot ilerlerken, çizgi robotun sağ tarafına gelirse, 3 nolu algılayıcı çizgiyi görecektir. Böylece robot çizginin sol tarafında olduğunu anlayacak ve programı içinde belirtilen sağa dönüş komutunu uygulayacaktır.Dönme işlemi, ortadaki algılayıcının çizgiyi tekrar görmesine kadar devam eder. Bu algılayıcı çizgiyi gördüğünde, robot tekrar düz hareket etmeye başlar.

Eğer, çizgi robotun sol tarafına gelirse, aynı işlemler bu taraf için tekrarlanır ve böylelikle çizgi izleme işlemi yerine getirilir.

Motor ve Sürücü

Robotlarımızda genellikle 6-12V’ luk elektrik motoru(DC motor) kullanıyoruz. Hız gerektiren projelerde(çizgi izleyen robot) genelde yüksek devirli düşük torklu motor kullanılır, tork gerektiren projelerde(sumo robot, mini sumo robot gibi) ise düşük devirli yüksek torklu motor kullanılır. Bu motorlarda çekilen akım motorun boyutlarına ve özelliklerine göre değişir. Örnek verecek olursak bir motor boşta dönerken 30mA akım çeker, yükte ise bu 700mA çekebilir veya daha fazla. Örneğin sumo robotlarda kullanılan çoğu motor zorlanma anında 10 A kadar akım çekebilir. Motorları sürmek için çok akım gerekir, ancak biz motorları kontrol etmek için Arduino kullandığımız için, Arduino çıkışlarına maksimum 25mA ve 5V verebildiği için direkt Arduino çıkışıyla motor süremeyiz. İşte bu yüzden Arduino dan gelen düşük gerilim ve akımı kuvvetlendirmek için motor sürücü devreleri kullanıyoruz. Kullanım amacına göre tek yönde ve sabit hızda sürme devreleri olduğu gibi çift yönde ve değişken hızda motor sürmemizi sağlayan devre topolojileri de vardır.


Arduino ile motor sürmek için, Arduino dan gelen sinyali güçlendirip motorlara iletmemiz gerekir. Bunu yapmak için de transistör ve türevleri(FET-JFET-MOSFET) ve motor sürücü entegreleri kullanıyoruz. Eğer tek bir transistör kullanırsak, motoru sadece tek yönde çalıştırabiliyoruz. Motoru 2 yöne de döndürmek istersek, 4 adet transistörle yukarıdaki resimde gösterilen “H köprüsü” kurup motorları sürebiliriz. Motor sürücü entegrelerinin içinde genellikle 2 adet H köprüsü vardır ve böylece tek bir motor sürücü entegresiyle 2 adet motoru birbirinden bağımsız ve iki yönlü sürebiliriz.

Çalışma kapsamında L298N sürücüsünü kapsayan Zumo motor shield kullanacağız:




Bu entegre de toplam 15 adet bacak bulunmaktadır. Bunlardan IN1, IN2, OUT1, OUT2, ENA, SENSA A köprüsü için, IN3, IN4, OUT3, OUT4, ENB, SENSB B köprüsü içindir.

IN1,IN2(5,7): Bu bacaklar A köprüsü için olan girişlerdir. +5 volt ile çalışır.
Eğer IN1’e 5V, IN2’ye 0V verince motor ileri dönerse, tam tersini verdiğimizde geri dönecektir. Her iki bacağa da aynı değeri verirsek (0V-0V veya 5V-5V) motor dönmez.
IN3,IN4(10,12): Bu bacaklar B köprüsü için olan girişlerdir. A köprüsüyle aynı şekilde çalışır.
OUT1,OUT2(2,3):A köprüsü için çıkış bacaklarıdır. Bu çıkışları motorun iki ucuna bağlanacaktır. Motorların herhangi bir zorlanma durumunda oluşacak olan ters akımın entegreye zarar vermemesi için çıkışlar ile motor arasına ikişer adet diyot bağlanmalıdır. Bu diyotların birisinin yönü topraktan çıkışa doğru, diğeri de çıkıştan VS’ ye doğru olmalıdır.
OUT3,OUT4(13,14): B köprüsü için çıkış bacaklarıdır. A köprüsüyle aynı şekilde çalışır.
ENA,ENB(6,11): A ve B köprülerini etkinleştirmek için bu bacaklara +5 volt bağlamak gerekmektedir. Eğer bu uçlara mikrodenetleyiciden PWM sinyali verilirse motorun hızı kontrol edilebilir.
SENSA,SENSB(1,15): A ve B köprülerinin çalışması için bu bacaklar toprağa çekilmelidir. Bu bacaklarla toprak arasına bağlayacağımız 0,47 Ohm/2 W değerinde direnç ile çıkış akımını kontrol edebiliriz, fakat direnç bağlamadan da çalışır.
VS(4): Çıkışlardan kaç volt almak istiyorsak bu bacağı o voltaja bağlıyoruz. En fazla 46 volt verebiliriz, biz genelde 12 volt kullanıyoruz. Ayrıca DC üzerindeki küçük salınımları yok etmek için bu bacakla toprak arasına 100nF’ lık kondansatör bağlanmalıdır.
VSS(9): Bu bacak, L298’ in çalışması için +5 volta bağlanmalıdır. Yine küçük salınımları yok etmek için VSS ile toprak arasına 100nF’lık kondansatör bağlanmalıdır.

GND(8): Bu bacak, L298’ in çalışması için toprağa bağlanmalıdır.

Siz de ayrıca motor sürücü yapmak isterseniz yukarıdaki diagramı kullanarak yapabilirsiniz.

Robotta kullanılan mikro DC metal motorlar (tork ve rpm için farklı değerler kullanılabilir)




Motorlar için link

http://www.robotistan.com/751-Micro-Metal-Gearmotor-HP-with-Extended-Motor-Shaft-400-Rpm-Arkadan-Mil-Cikisi-6V-400-Rpm-Yuksek-Guclu-Mikro-Metal-Motor,PR-2726.html


Motor Shield ve şase için link

http://www.robotistan.com/Zumo-Arduino-Temelli-Paletli-Mini-Sumo-Robot-Kiti,PR-2050.html






Sensör




Çizgiyi algılamak için kızılötesi led ve optik olarak iletime geçen bir transistör barındıran sensörler kullanılmaktadır. Kızılötesi ledden yansıyan ışınlar siyah zeminden az beyaz zeminden çok yansıdığı için sensör içindeki elektronik anahtar(transistör) yansıyan bu ışına göre iletime veya kesime giderek bize çizgi hakkında bilgi vermektedir. Buradan gelen bilgi mikrodenetleyici ile değerlendirilerek motorların kontrolü sağlanmakta ve robot yönlendirilmektedir.
Bahsedilen amaçla kullanılan bazı sensörler şunlardır: QRD1114, CNY70, SFH9241, QTR-8A
Çizgi izleyen robotta kullanılan sensörler genellikle 3mm lik bir yükseklikten çizgiyi algılayabilmektedir. Robot mekaniği tasarlanırken bu konuya da dikkat edilmelidir. Buna ek olarak, kullanılacak sensör sayısı, sensörler arasındaki mesafe ve sensörlerin yerleşim şekli de robotun
tasarımında önemli konulardır. Çizgi kalınlığı 2cm olduğu için sensörler arasında genelde 2cm aralık bırakılır. Çok yakın şekilde yerleştirilmiş sensörlerin gönderdiği sinyaller birbirini etkileyecektir.

Robotta kullanılan kontrast sensor array




Sensörlerin Robot ile Entegrasyonu






Şaseyi sensörü ve motorları entegre etmek için gerekli link

https://www.pololu.com/docs/pdf/0J57/zumo_shield_for_arduino.pdf


Programlama

#include <QTRSensors.h>
#include <ZumoReflectanceSensorArray.h>
#include <ZumoMotors.h>
#include <Pushbutton.h>
ZumoReflectanceSensorArray reflectanceSensors;
ZumoMotors motors;
Pushbutton button(ZUMO_BUTTON);
int lastError = 0;
const int MAX_SPEED = 400;
void setup(){ reflectanceSensors.init();
Serial.begin(9600);
button.waitForButton();
pinMode(13, OUTPUT);
digitalWrite(13, HIGH);
delay(1000);
int i;
for(i = 0; i < 80; i++) 
 { if ((i > 10 && i <= 30) || (i > 50 && i <= 70)) 
 motors.setSpeeds(-200, 200);
 else motors.setSpeeds(200, -200);
 reflectanceSensors.calibrate(); 
 delay(20);
} 
 motors.setSpeeds(0,0);
 digitalWrite(13, LOW);
 button.waitForButton();}

void loop()
{ unsigned int sensors[6];
 int position = reflectanceSensors.readLine(sensors);
 int error = 2500 - position ;
 int speedDifference = error / 4 + 6 * (error - lastError);
 lastError = error;
 int m1Speed = MAX_SPEED + speedDifference;
 int m2Speed = MAX_SPEED - speedDifference;
 if (m1Speed < 0) m1Speed = 0;
 if (m2Speed < 0) m2Speed = 0; 
 if (m1Speed > MAX_SPEED) m1Speed = MAX_SPEED; 
 if (m2Speed > MAX_SPEED) m2Speed = MAX_SPEED; 
 /* int sensor_0=digitalRead(5 ); 
 int sensor_1=analogRead(A2); 
 int sensor_2=analogRead(A0); 
 int sensor_3=digitalRead(11); 
 int sensor_4=analogRead(A3); 
 int sensor_5=digitalRead(4); 
 Serial.print(sensor_0); 
 Serial.print(" "); 
 Serial.print(sensor_1); 
 Serial.print(" "); 
 Serial.print(sensor_2); 
 Serial.print(" "); 
 Serial.print(sensor_3); 
 Serial.print(" "); 
 Serial.print(sensor_4); 
 Serial.print(" "); 
 Serial.print(sensor_5); 
 Serial.print(" error= "); 
 Serial.print(error); 
 Serial.print(" position= "); 
 Serial.print(position); 
 Serial.print(" speedDifference= "); 
 Serial.print(speedDifference); 
 Serial.print(" sol_motor= "); 
 Serial.print(m1Speed); 
 Serial.print(" sag_motor= "); 
 Serial.println(m2Speed); */


 motors.setSpeeds(m1Speed, m2Speed);


}



Not: Gerekli kütüphaneleri arduino library kısmına atmayı unutmayın!

Anahtar Kelimeler

PID,  Control,  Arduino, LineFollower, Robot


3 Mayıs 2015 Pazar

Arduino - NRF24 ile Kablosuz Haberleşme


Bugünkü yazımda 2.4 GHz (2.400 – 2.4835GHz) frekansında yayın yapan NRF24 haberleşme modülünü inceleyeceğim. Son zamanlarda farklı sistemlerin birbiri ile haberleştirilmesi, karşılıklı veri aktarımı ve senkron çalışma üzerine birçok çalışma mevcut. Bu çalışmaların birçoğunda xbee modülleri kullanılırken ucuz haberleşme sistemleri de üretilmiştir. Bunlardan biri olan NRF24L01 2.4 GHz frekans bandında 1Mhz çözünürlükte 126 farklı kanaldan yayın yapar. Alıcı (receiver) ve verici (transmitter) olmak üzere 2 farklı modülden oluşan NRF24 ucuz olması açısından birçok çalışmada kullanılır. NRF24 radio modülü SPI (serial peripheral interface) kütüphanesi ile kullanılır ve veri iletimi seri haberleşme ile yapar. Haberleşme hızı saniyede 2 Mb’ tır (2Mbps).


NRF24 radio modülleri alıcı ve verici olarak kullanılabilir. Modüllerin hangisinin alıcı hangisinin verici olduğu mikroişlemciye yazılan kod ile ilgili. Burda yapmaya çalıştığımız ise 2 arduino kartı birbiri ile haberleştirilecek ve senkron şekilde ilgili pinlere bağlı ledler yakılıp söndürülecek.Gerisi artık sizin neleri haberleştireceğinize kalmış diyebilirim.


NRF24 modülü alıcı olarak kullanıldığı durumda veri aktarım hızı 2Mbps iken 12.3 mA , verici olarak kullanıldığında 11.3 mA akım çekmektedir. Multireceiver olarak kullanılabilir ve 6 farklı vericiden 6 farklı adres ile bir modül veri alışverişinde bulunabilir.




Adresler datasheete göre şöyle de gösterilmiştir:




Pin açıklamaları ( yani ben öyle bağladım )

NF24L01

ARDUINO UNO


Chip Enable- Modülün alıcı yada verici olarak kullanılmasını ayarladığımız pin.

CE (CS)

9


SPI chip select

CSN

10


SPI clock

SCK

13


SPI slave data input

MOSI

11


SPI slave data output

MISO

12


Besleme (+1.9V – 3.6V DC)

VCC

3.3V


Besleme ground

GND

GND 


Ve de kodlar;

Verici tarafın kaynak kodu:

///// verici kısımdan gönderşlen ledin yanıp yanmadığının bilgisi karşı tarafa iletilir

#include <SPI.h> // kütüphaneler eklendi

#include <RF24.h>

#define LED 5 // 5. pine led bağlanmıştır

#define RF_CS 9 // RF24 üzerindeki CS pininin (bazı modellerde CE diye yazılmaktadır) arduino ya takıldığı pin numarası verilmiştir

#define RF_CSN 10 // RF24 üzerindeki CSN pininin arduino ya takıldığı pin numarası verilmiştir

RF24 radio(RF_CS, RF_CSN); // RF24 türünde radio isimli değişken tanımlandı

const uint64_t pipes[2] = { 0xe7e7e7e7e7LL, 0xc2c2c2c2c2LL }; // paralel veri yolu adresleri

boolean durum =false;

void setup() {

Serial.begin(9600); // seri haberleşme hızı

pinMode(LED, OUTPUT);

radio.begin(); // rf24 haberleşmesi başlatıldı

radio.openWritingPipe(pipes[0]); // modülün verici olarak kullanılması için gerekli olan data yolu adresini haberleşmeye açar. Yani 0xe7e7e7e7e7LL adresi veriyi gönderen kısım.

//Bunu karşı taraf 0xc2c2c2c2c2LL adresi ile alır

radio.openReadingPipe(1, pipes[1]); // modülün alıcı olarak kullanılması için gerekli olan data yolu adresini haberleşmeye açar. Yani 0xc2c2c2c2c2LL adresi veriyi alan kısım.

//Yani veri karşıdaki 0xe7e7e7e7e7LL adresinden alınır

radio.startListening(); // radio modüllerinden veri gelinip gelinmediğini kontrol eetmektedir.

radio.printDetails();

}


void loop() {

unsigned long time = millis(); // programın çalışma süresinin tutulduğu değişken

// belli bir sürede modüllerin birbiri ile haberleşmediği durumlarda uyarı vermesi için kullanılacaktır

uint8_t on[1],off[1];

on[0]=1;

off[0]=0;

radio.stopListening();

if(!durum)

{

digitalWrite(LED,HIGH); // led yandığında karşı tarafın ledi sonecek

radio.write( &on,sizeof(on));

durum= true;

}

else

{

digitalWrite(LED,LOW);

radio.write( &off,sizeof(off));

durum=false;

}

radio.startListening();

delay(1000);

}

Alıcı tarafın kaynak kodu:

/// verici tarafından gelen data bilgisi alıcı tarafından alındığında;verici tarafındaki led durumuna göre yandığında kapatılacak söndüğünde açılacak

#include <SPI.h>

#include <RF24.h>

#define led 3

#define RF_CS 9

#define RF_CSN 10

RF24 radio(RF_CS, RF_CSN);

const uint64_t pipes[2] = { 0xe7e7e7e7e7LL, 0xc2c2c2c2c2LL }; // paralel veri yolu adresleri

bool done = false;

void setup() {

Serial.begin(9600);

pinMode(led, OUTPUT);

radio.begin();

radio.openWritingPipe(pipes[1]);

radio.openReadingPipe(1, pipes[0]);

radio.startListening();

radio.printDetails();

}

void loop() {

if (radio.available()) {

char rx_data[1]; // gelen verinin dizi sayısı 1. Çünkü ya 0 gelecek yada 1 gelecek

radio.read( &rx_data, 1 );

if(rx_data[0]==1)

{

Serial.print("Sonsun: ");

Serial.println(rx_data[0]);

digitalWrite(led,LOW);

}

if(rx_data[0]==0)

{

digitalWrite(led,HIGH);
Serial.print("Yansin: ");
}

}

}

9 Nisan 2015 Perşembe

Perspektif


Ölüm.


Çevremizde insanlar ölüyor mu? Evet.Ama ölmesini istemiyoruz değil mi? Canımız acıyor mu? Evet.Peki Allah mı merhametli yoksa biz mi? İnsanlardan bahsediyorum.Hayır Allah daha merhametli.Fakat ölmesini istiyor ve ölecek diyor.Annemizden babamızdan kardeşimizden ayrılmak ister miyiz ya da en sevdiğimiz insanlardan? Ama O istiyor.Alah diyor ki hepiniz öleceksiniz.Sen öldüğün gibi çevrendeki insanlar da ölecek.

Her nefs ölümü tadacaktır.

Bela ve musibetler.

Peki bela ve musibetler geliyor.Günlük hayat içerisinde yaşamış olduğumuz sıkıntılar var.Şuan senin de bir derdin vardır muhtemelen sayın okuyucu.Yok yani mazide dertsiz olduğun bir zaman dilimi var mı? Yoktur illaki.Şuan da hepimizin zihnini kurcalayan canını sıkan üzen bir derdi var değil mi? Biri geldi musallat oldu.Biri geldi canımızı sıktı canımızı acıttı.İstemiyorum.Ben istemiyorum onun gelmesini diyorsun.Hatta bazen o kadar oluyor ki diyorsunki bu insan niye yaşıyor? Böyle bir varlık neden vücut sahasında var diyorsun.Tamam ben istemiyorum ama Allah istiyor.Yani bu adam var ve musallat olacak sana diyor.Sen de bu sıkıntıyı çekeceksin.Yani diyorumki bu adam var kardeşim var sen istesen de bu var istemesen de.Sen istesen de bu sıkıntı var istemesen de.

Yaşlılık.

Onca günler aylar yıllar zaman geçerken sen yerinde mi sayıyorsun? Hepimiz her geçen gün eskiyor muyuz? Gençliğin elinden uçup gidiyor mu? Herşey bitiyor herşey gençlik mi kalır.İmanın verdiği lezzetle ihtiyarlık elbette güzel birşeydir ama harici bir nazar için soruyorum herkes zinde kalmak ister doğru mu? Ama ben hasta olayım yatağa düşeyim istemiyorum.Ama Allah istiyor kaçarı yok olacak diyor.
Ve soruyorum size kim daha merhametli? Neden ben demiyorsun.Bazen kimse ölmesin hastalanmasın diyoruz sanki daha bir merhametli geldi bana.Yanlışsam söyle bizbizeyiz şurda.Bazen çevremizde yaşı genç hayatının daha baharında olan birinin kaybettiğimiz olmuyor mu ya da bir yakınımızı veya evladımızı kaybettiğimiz olmuyor mu? Ama bizim merhametimiz şefkatimiz onların gitmesini istemiyor.Olmasın diyoruz.
Hakeza bütün bunlar var ve yukardaki benden senden daha merhametli.Aslında hepimizin toplandığı ortak bir nokta var ve tabirimi mazur görün ama Allah birşey biliyor ve o yüzden bütün bunlar vukuu buluyor.Ama neden ya da benim dünyadaki vazifem nedir diye sormuyorsun? Bakın yukarda anlatmaya çalıştığım konular hiçbir sosyoloğun pedagogun psikoloğun çözemediği sorunlardır.Yani bir dünya kriter söyleseler bir dünya kitap okusalar istediklerini yapsalar özellikle bunlar çözümsüz olan noktalardır.Bunların çözümü yoktur onların tefsirinde.Diceğim o ki Allah bunları yapıyorsa bunların bir rahmeti hikmeti güzelliği var.Sadece sonunda güzel olacak manasında demiyorum hani sabret sabırlı ol dünya hayatı geçecek merak etme günün birinde çok güzel olacak demiyorum.Bu fiillerin bizzat kendisinin içerisinde merhamet var güzellik var şefkat var bizzat.Sadece hikmet değil.Lakin benim vazifem ne olacak acaba bu fiil neden güzel hangi nazarla bakarsam güzel hangi bakış açısına sahip olursam bu fiil gerçekten çok güzel olmuş olacak? Benim dünyadaki vazifem vazife-i asliyem de tamamıyla budur.Ben güzel bakmayı öğreneceğim.

Allah insanı bilerek dünyaya gönderdi ve insan geldi imtihanın ortasında gözünü açtı.Eğer ki Allah'ın indirmiş olduğu ayetleri ilimleri tahsil etmeseydi direkt kendi beşer aklıyla kendi nazarıyla kendi hissiyatıyla olduğu gibi bunları yanlış yorumlayacaktı.Zaten yanlış idrak etmeye kendi içi müsait.İşin en kötü noktası da burası ya.Allah diyorki ben bir kitap indirdim.Okuyun inceleyin nerde nasıl yapmanız gerektiğini neyi hangi hikmetle yarattığımı bilirseniz eğer bunlar size sıkıntı olmaktan çıkacaktır.Kederlenmekten kurtulacaksınızdır.Ama eğer o bakış açısına sahip olmazsanız hep canınızı yakar ve sıkıntılar kalıcılaşır gitmezler.Peki bizzat bu olayların kendi içerisindeki merhamet güzellik ne diye sorduğunu duyar gibiyim? Yani ben hangi perspektifle bakayım ki merhametli ve güzel olsunlar? 

Aslında Allah'ın kainati yaratma maksadı şuydu: Bizler ruhlar alemindeydik ve bir cesedimiz cismimiz yoktu.Herkesin bir ruhu vardı.Cenab-ı Hakk bizim için çok özel bir bayram yeri yaptı ama muazzam güzelliklerle donattı ince nakışlarla işledi muhteşem sanatlarla inşa etti.O kadar ince duygular ince güzelliklerle donattı ki bazen küçücük bir güzellik bile beşeri kendinden geçecek seviyeye getirdi.Sadece doğru yorumlayamadı diyelim.Mesela aşık olan insanın o dönem içerisinde almış olduğu çok ince duygu bütün hayatını feda ettirecek bir şekilde geldi.Allah sadece vedüd isminin çok ince bir tecellisini gösterdi ve beşer kendinden geçti orada.Bambaşka çok derin bir duygu içerisine kapıldı.Cenab-ı Hakk bunun gibi bir çok esmasının tecellisi olan bir bayram yeri yaptı hazırladı.Ruhlar alemindeki olan insanlara da burdaki güzellikleri algılayabilecek bir ceset giydirdi ve bu bayram yeri olan güzelliğe getirdi.Hani askeriyede resmi geçit töreni vardır ya bir çizgi gelir orda kafanı çevirir belli hareketler yaparsın çizgi bitince tekrardan düz devam edersin.Yani bir geçit töreni gibi kıldı burayı ve insan buraya geldi.Baktıki dünya sofrası üzerine çok güzel nimetler var rızıklar var.Annesinin kendisine yapmış oduğu muameleden dolayı şefkat nedir rızık merhamet muhabbet nedir öğrendi.Aşık oldu vedüd isminin cilvesini öğrendi.Çevresindeki insanlarla güzel bir manzarayla güzel bir görsel ile yaratanın musavvir ismini öğrendi.Lezzet aldığımız ne varsa herşeyin güzelliğini tanımak için yaratılmış bir mekandı burası.Geldik burdaki güzelliklerden istifade etmeye başladık.Bakın Allah burda sadece kendisini tanıttırıyor.Fakat burda bir problem vardı.Ee biz burda Cenab-ı Hakk'ı tanıdık.Çok güzel rızıklardan aldık yedik çok ince duygulara sahip olduk tanıdık bazen kendimizi kaybettik tamam çok güzel.Güzel bir manzaraydı güzel bir arkadaştı güzel bir mekandı güzel insanlardı vesayire.Şuan elbetteki kafanızda sıkıntıların olduğu gibi bizi memnun eden şeyler de var.Bir ömür boyu ne memnun ettiyse hepsini kastediyorum işte.Hepsini aldık çok güzel ama ee bu kadar güzelliğin ortasındayken bir gerçek vardı.Allah bizim için sadece reklam hükmünde olan şu dünyadan alıp baki bir surette çok daha misilleri olan cennetine alacaktı bizi.Fakat nasıl olacak şimdi? Burdan oraya geçiş nasıl olacak ? 

İnsanın çok canı yanar çook.Anlamazki.O güzelliklerin duyguların doruğundayken nasıl geçecek oraya.İşte bu geçiştir zor olan.Allah burda güzelliğiyle merhametiyle muamele etti fakat bu geçişte çok canı yandı beşerin.Düşünün ki aşık olan kişi o aşkın doruklarındayken karşı taraf gitse? O kişi intihar ediyor mu gidip kendini vuruyor mu? Diyorum ki o ince duygunun yokluğu onu nereye sürüklüyor.Sadece vedüd isminin ince bir numunesini ve tecellisini gördü orda ve deniliyorki bu duygu yok bitti gitti.İyi de o duygunun yolundayken sen bu kişiye yok dersen canı çok yanardı ve çok zarar görürdü.

Gerçekten insan bu dünyadan ahirete göçerken dayanamiyacaktı.Nasıl olabilir o geçiş nasıl daha basitleşebilir derken çözüm üretildi.İnsanlar bu dünyadan gitmeden önce yaşlılık denen bir hadise olursa insanlar gitmeden önce güçlerini yitirirler biraz güçten takatten düşerler hedefleri biraz daha daralır ihtiyarlaşırlar vücutları bağışıklıklarını kaybeder ve hastalanmaya da başlarlar.Zaten dünyaya bağlıyan çok şey olmaz.Biraz daha sönük bir hal içerisine gelirlerse o zaman dünyadan göçmeleri daha rahat olur.Diyorum ki burdan öteki tarafa doğru atlarken çok sıkıntı olmadan geçer zaten derki çok gücüm takaadim yoktu hedeflerim de yitirilmişti hastalanmaya da başlamıştım.Bir insan düşününki 80 yaşında hasta yatağında felçli kendi ihtiyaçlarını bile gideremeyecek derecede olsun.Peki bu insanın ölmesine üzülür müsünüz yoksa sevinir misiniz? Sevinmekten kastımı anladığınızı varsayıyorum.Bakın bahsettiğimiz bu insan güçten düşmüş hedeflerini yitirmiş hastalanmış yatağında o haldeyken gidince haa şükür ya dersin.Bakın doruğundayken o aşkın karşı tarafın sevgilisinin elinden alındığı bir insanı düşünün bir de o hali düşünün.Allah yaşlılığı beşere sırf merhamet için gönderdi.Dediki alınırken çok canı yanmasın yavaşça alalım onu bu dünyadan ürkmesin rahatsız olmasın yani kendi razı olsun ve bir parça kendi istesin.Desinki ya zaten hani yavaş yavaş elimdekiler gidince ben de tam canımı vermeye müsait bir hale geldim ve de öyle verdim canımı desin.Böyle algılasın böyle baksın diye Allah beşere burda ihtiyarlığı verdi.Bakın hedeflerinin doruğundayken bir insanın canının alınması çok zor ama bu merhametinden alıştıra alıştıra yavaş yavaş hazırladı Allah.Sırf canı yanmasın çok korkmasın dehşet duymasın vahşet hissetmesin diye.Merhale merhale adım adım aldı orda.Bunun bizzat kendisinin içerisinde bir merhamet var.

Peki ölüm dediğimiz hadise vardı.Bakın Allah kemali merhametinden dediki beşere ya hani sen ölüceksin ama bu ölüm senin için sadece bu dünyadan geçme yeri.Misafirhaneden daha güzel bir misafirhaneye gitme yeri.Asıl memleketin vatan-ı aslin.Bu dünya zaten senin için bir misafirhaneydi dedi.Aslında Allah bizi daha güzel bir mekana aldığı için ölüm belki de burda bizim için bir paydos zili oldu paydos.Peki size 20 yaşında gücü kuvveti yerinde hayatının baharında çok güzel hedefleri olan bir insanın kalp yetmezliğinden öldüğünü söylesem? Bula bula onu mu buldu git işine yaa ne merhametinden bahsediyorsun sen diyebilirsiniz.Herkesin bir sıkıntısı var bu hayatta demiştim yazının başlarında.Mazide de var mıydı? Evet.Ben size birşey söyleyim mi? Gelecekte de olacak.Ama bir fark var o hayatının baharında 20 yaşındaki kardeşimizin artık yok.Sizin gibi bir derdi kederi yok.Sen çekiyorsun o çekmiyor.Peki siz mi daha iyi bakarsınız sevdiklerinize Allah mı? Tabiki Allah.O zaman niye ısrarla sevdiklerinizi yanınızda istiyorsunuz? Niye illa yanınızda olsun istiyorsunuz? Allah sizden çok daha iyi bakar bakar merak etmeyin.Sizin dertleriniz bitmedi bitmeyecek ama sevdikleriniz Allah'ın yanında çok huzurlu.Diyelim ki hepimiz bir fabrikadayız ve akşam 5 te paydos zili çalıyor.Aramızdan birini saat 2 de bıraksalar.Ne düşünürsünüz? Oh valla iyiymiş 2 de gidiyor erken paydos.Ya erken ölüm de erken paydos işte bitti derdi bitti meşakkati bitti kederi bitti.Dünya imtihanını bitirdi gitti.Hep beraber sınava girdik hepimizin önünde imtihan kağıdı vardı biri dedi ki bitirdim ya dedi.Bilirsin paydostu bitti.Allah da sırf sizi teskin için hani çekirdeği toprağa ekersin kazarsın toprağa çekirdeği koyarsın o büyür filizlenir ağaç olur tekrar çekirdek olur.Allah diyorki bak diyor ben sana sevdiğini geri vereceğimi vaad ediyorum ama sadece vaad etmiyorum sakin ol merak etme diye ben sana bu örneği gönderiyorum.Senin de sevdiğini toprağı kazar gömer üstünü örterlerse onun da tarihçeyi hayatını muhafaza ediyorum onu da tekrardan dirilteceğim.Çekirdeği tekrardan diriltip hayat veriyorumki senin sevdiğini de dirilteceğimi vaad ettiğimde anla kudretim var ilmim var vaadim var ve ben sözümü tutuyorum.Allah sadece bunu bir çekirdekte yapmıyor 300 bini aşkın çeşit mahlukat üzerinde bunu yapıyor.Arıları sinekleri her bahar mevsiminden sonra güze girerken o kuruyup giden canlıları Cenab-ı Hakk baharda yazda tekrardan diriltiyor.Ya insana da diyorki daha kaç tane göstereyim? Daha kaç tane canlıyı dirilteyim ki sana sevdiğini geri verdiğim zaman inanasın? Bu kadar mahlukatın başına halife olarak koyduğu insan da diyor ki geri gelcek miyiz biz de diriltilecek miyiz? Vaadi var ve vaadini tutucak.Bizler bu dünyadan gittiğimiz zaman ölüm denen şey yokluk değil asıl hakiki alemin varlığı başlangıcıdır.Misafir olarak böyle bir gezegene geldik işte.Mal mülk oyalandık filan mal da yalan mülk de yalan var biraz da sen oyalan hesabı.Vakti gelince kalkıp gideceğiz elbet.İnsan misafirlikten kendi evine geçince ne hisseder? Tamam benim de ölünce onu hissetmem lazım.O bana ebedi bir alemin kapısı başlangıcıdır.Bebeklerin daha anne karnındaki psikolojisine bakıyorlar ve bebek doğunca ağlıyor çünkü dünyasının koptuğunu gittiğini zannediyor.Yani şimdi gülüyorsun küçücük biyerden geldi kocaman geniş bir sahraya diye değil mi? İşte insan da bu daracık dünya hayatından ebedi çok büyük bir mekana gittiğinde ağladığı zaman hakikat nazarıyla görenler de senin bebeğe güldüğün gibi gülerler sana.Allah bu dünyada verdiği geçici lezzetleri ebedi bir surettte vermek için cenneti yarattıki dünyadan ahirete göçerken canı yanmasındı bunun adı.

Peki sevdiklerimizden ayrılmanın olayı neydi? Ben  yine bu dünyadan öteki tarafa atlarken canım yanacaktı.Gitmek istemeyecektim.Eyvallah.Neden? Çünkü ölüm var ve bu bana zor geliyor.Lakin sevdiklerim göçtü ahirete gitti diyelim.Orada sevdiklerimle bir görüşme şansımız var nedir o? Eğer ben de onların gittiği tarafa gidersem.Babam gitti annem gitti sevdiklerim gitti hakiki bir dini inançları varsa tabiki doğru tarafa.124 bin peygamber 124 milyon evliya milyarlarca müdakkik alim var.Cenab-ı Hakk benden önce sevdiklerimi buraya aldı ve hani bir fıkra var ya azrail gelince adam bebek muamelesi yaparaktan ınga ınga diye ağlamaya başlamış ve canımı alma demiş.Canım benim.Azrail de hadi gel atta gidiyooz demiş.Yani burdaki olay sevdiklerinin çoğu birikti ordalar zaten gel bu tarafa gidiyoruz dediği zaman insanda hemen bir hissiyat uyanıyor ki sevdiklerimizden ayrılma hissidir o ama yaradan tarafından yapılan merhametin ta kendisidir.

Peki başımıza gelen musibetler hastalıklar var bunlar neyin nesiydi? Şimdi Allah bizi böyle bir dünyaya koydu.Dert yok tasa yok diyelim ohoo kebap.Gitmek istemiyorum derim tabi.Ne gitcem.Herşey güzel Allah rızıklar lezzetler veriyor daha ne isterim belamımı ariycam kelimesi tam olarak burdan gelir.Ama bazen rahatın keyfin tıkırındayken biri veya birşey geliyor dokunuyor karışıyor bir taraftan dürtüyor diğer taraftan iğne batırıyor ama hep böyle hep bir rahat yüzü yokmu yaa diyorsun.Neden? O kadar rahatsız oluyor ki beşerin öteki tarafa geçmeye samimi bir iştiyakı olsun ciddi bir şevki olsun evet istiyorum desin zaten bir rahat yüzü görmedim bu dünyada desin.Şimdi düşünün bir insan bu hayatta ne kadar çok sıkıntı çekerse ne kadar çok meşakkatli olursa canını sıkan ruhunu daraltan birşey olursa ölüm yaklaştığı zaman da derki yahu öleyim de kurtulayım şunlardan gideyim öteki tarafa ebedi hayatıma hakiki mekanıma.Yeter da.E şimdi seni bu taraftan dürtüceklerki biraz öteki tarafı iştiyakla istiyesin.Düşünün ben burda çok güzel bir sofra hazırladım ve dışarıdaki insanlar da bundan geniş geniş istifade etsin istiyorum.Evin kapısının önüne bir tezgah açsam ve tadına bakan içeri geçsin desem ama bedavadan konmak isteyenleri de böyle rahatsız edip bilerek içeri sokmasam.Dışarıda insanlar rahatsız olsun da içeri girsin diye olaylar yaratsam.Maksadım ne? Yani artık ordan rahatsız olsun içeriye doğru girmek için bir çaba sarfetsin ve de girsin.Daha geniş bir sofradan istifade etsin çünkü içeriyi bilmediği için istemiyor.Aslında bilmediği için rahatsız.Ah bir bilse.Lakin bilen biri bunu böyle arzu ediyor.Hastalık bela musibet sıkıntı veriyor yaratan taki sen bunlardan rahatsız ol ve diğer ebedi aleme gitmeye senin içinde ciddi bir şevk uyansın.Senin ihtiyatın uyansın sen kendin iste istiyor yukardaki.Beşer de bunlar başına geldikçe geldikçe artık yavaş yavaş kendi ahireti istemeye başlıyor öyle bir arzusu muradı doğuyor.Daha güzel bir sofraya göçmek istiyorsun ve bu da sana gösterilen merhametten kaynaklanıyor.Çünkü Allah bizi annemizin babamızın bizi sevdiğinden çok daha fazla seviyor.Çünkü Allah bize bizden daha yakın.Çünkü bizi O yarattı O yoktan var etti.O yüzden kendin istiyeceksin arzu edeceksin ki kemali merhametinden faydalanasın.
Hani dikkat edersek bütün bu beşerin başında sıkıntı olarak görünen ne varsa ama en büyüğü şunlardır: ölüm, bela ve musibetler, hastalık ve de yaşlılık.Şunların içerisinden çıkılmaz ama dikkat dördü de beşerin canı alınırken bu dünyadan ahirete göçerken hep az canı yansın çok rahatsız olmasın çok sıkıntı çekmesin diyeydi bunlar.Biri geldi bizi dünya hayatında dürttü.Benim bakış açım çirkin olarak görünen bu dürtünün aslında çok daha güzel bir yere davet olduğunu düşünerek sevinmem gerektiğidir.Bakın dikkat iman ederse bir insan bunlar bizzat güzelliktir merhamettir.Ama etmediğini düşünün mahvolur yanar kavrulur.Doğru okuyamazsa hadiseyi canı da çok yanar.Yani Allah şunu söylüyor sen bu dünyaya geldin beni tanıdın lezzetleri aldın dikkat bunlar tadımlık.Hani bunlara konayım kalayım burda iyiymiş abi diye birşey yok.Burda tadımlık kalanını istiyorsan çalışırsın istediğini alırsın.Ya bu bir adet paket program tamam mı? Paket birşey.Tadarsın Allah'ı anlarsın bir an önce onu terk edersin işine bakarsın.Ha tattım çok sevdim burada kalıcam dersen arkasına bir tokat geliyor onun.Bu ürün yalnız satılmıyor burada.Bu ürün dünya namına bir lezzet alana yüz elem hediye anladıın.Ya ben lezzeti alsam hediyesi kalsa diceksen yok abi yalnız satılmıyor bu.Mecbur paket program birini aldın ötekini de almak zorundasın.Ha senin tek çıkar yolun ne bunu alıp Allah'ı tanıyıp ötekini hemen bırakıcaksın oraya herneyse elindeki.Tokatçı geldiği zaman da diyeceksin yoo ben bıraktım abi oraya benim yok abii diceksin.

Üstad derki bu dünya hayatı adama bir üzüm tanesi yedirse yüz tokat vurur arkasına.

Akıllı ol.

Aşık oldun o duyguyu aldın ve biliceksin.Bu vedüd isminin bir tecellisi.Tanıyacaksın ordan yaratanı.Hani vedüd isminin çok ince 70 bin perdeden geçmiş hali bile ne hallere soktu seni.İşte senin böyle bir rabbin var.Bu kadar bağlan bu kadar koş rabbine.İşte bazen oluyor hani o sevdiğin kişi için denize atliym dağları deliym onu bunu yapim şöyle katlaniym.Ya bir dur dön bak Allah ne istiyor.Allahım ne istiyorsun onu yapayım de oraya yönel.Aslında bunun için verilmiş olan birşey o tecelli.Doğru kullanırsa aslında sevgisini aşkını doğru yönde mercide kullanabilirse böyle insanlar muhabetullah mertebesine çıkar ki diğer insanların bunlara yetişmesi çok güçtür.Şimdi düşün sen de beş vakit namaz var.Senin namaza gitmenle o adamın aşık olduğu kişiyle buluşmaya gitmesi bir mi? Değil.Dört gözle bekliyor.Ya adam diyorki iste denize atlayım.Zorun ne zorun? İşte sevgim var ve de göstermek istiyorum.Düşünsene şu sevgiyi Allaha çevirdiğini.Allahım ne istiyorsun yapayım diye? Yok işte denize atlayım gibisinden.Yok namaz kıl orucunu tut vesayire.Ama Allah orda kendisini tanısın diye verdi o duyguyu hissiyatı.Tanıdın mı tanıdın.

Üstadımız diyorki manasını al kalbine koy özünü al kabuğunu bırak.Arkasından alakadarane dönüp bakma.Fena selini at.Beklersen arkasından musibet gelir.Beklersen sıkıntı gelir.Çünkü onu onun için sevme.Onu Allah için sev.

Mevlana hazretleri diyorki sen Allah için birşey feda edersen Allah sana onu verir ama sen neyi kendin için vazgeçilmez kılarsan Allah senden onu alır.Ben de tanıdım bildim bu vesileyle Cenab-ı Hakk'ı tanıdım terkettim Allah bana onu verir.Ama ben bunu elde ettim hiç umrumda değil hümaşa hiç.O sende durmaz durmaz.Tez çabuk zamanda gider.Seni rahatsız eder.Seviyosan birini diceksinki Ya Rabbi şu sevgimi senin rızana koşturmak için vesile kıl.Bir rızık var ve tadıyorsam ordan bana bir his geliyorsa Ya Rabbi bunu sana bir şükür vesilesi kıl senin rızana ulaştıran bir vasıta kıl.Böyle düşünürsen elinden çıksa da canın yanmaz.Öteki türlü canın çok yanar çook.

Yoksa hadise şuna benzer ki bir nehir düşünün ve tepede güneş var sen de gözünü diktin bakıyosun bu nehire.Güneşin aksettiği biryer var parlayan ve nehir de sürekli akıp gidiyor.Gözünün baktığı yerdeki damlada bir parıltı oluyor mu? Evet oluyor.Yani baktığın yerde damla + parıltı oluyor.Bu güneşin aksettiği yerden damla geçtikten sonra tabi nehir akıyor küçücük damla nasıl tutunacak o da akıp gidecek.Yani bu damla aktıktan sonra damla yine damla kalıyor mu? Aynen damla yine damla kalıyor.Bakın bu güneş tabir ederse yani esma-i ilahiyyenin tecelli ettiği bir yerdir.Özellikle o aşk döneminde de kişi önceden aşık olacağı kişiyi görse de hiçbirşey olmuyor hissetmiyor.Ama bir dönem geliyor ki kendinden geçiyor mahvoluyor.Bir dönem geliyor ki bunu mu sevmişim ben böyle birine mi bağlanmışım ne salak herifmişim.Neyse.Ama yanlış yorum.Nedir hadise? Allah'ın arzu ettiği nedir? Damla örneğine dönersek o damla daha güneşin senin gözünden aksettiği yere gelmeden önce sadece bir damlaydı ve sen bu kadar sevmedin bu kadar güzel gelmedi gözüne.Demek senin burda sevdiğin bağlandığın şey işin sırrı damlada değil parıltıda güzel kardeşim benim.Lakin iyi bil her damla gelir parıltıdan sonra sınırı geçtikten sonra sadece damla olarak kalır.Anladıın.Sen damla olduğu dönem içerisinde bunu bil tanı sonra kafanı çevir bak ondan sonra da damlalar geliyor parıl parıl parlayıp gidiyorlar o vakit de ki

Semada bir güneş varmış.

Damlası bile memnun ediyorsa kafanı semadaki güneşe çevir sadece ufacık bir damlayla alakadar olup bakma güneşi bulursan onu aramazsın zaten ve o da birazdan sadece bir damla olarak kaldığında canını yakmaz.Ama gözünü suya diktin hiç ordan ayırmıyorsun filan işte güneşe bakarsam damla ordan kaçabilir parıltı uçabilir.Kaçacak zaten.Hiç.İman eden insanlar da aldığı güzelliği hep kaynağa dönüp Allah olarak bilir tanır ve buraya bakar ve o parıltı kendi elinden çıktığı zaman da canını yakmaz ama dediğim gibi bir damla gelir parıldar keyif ve lezzet verir güzellik verir ama arkasından gider.Herşey gelir nehir üzerinde belirir parlar gider.Ama herşey terkedilir Allah'ın da istediği ben kafamı güneşe çevireceğim ve diyeceğim ki

Allah var madem o var herşey var.Bana herşey var.
Ben de güneşi bulduktan sonra benim başka hiçbirşeye de ihtiyacım yok ve benim bulunduğum noktada terketmek çekip gitmek sönmek de yok.Ebedi bir güneş buldum ben.Herhangi birşeyi kaybetmenin hüznünü yaşamayacağım. Kaybetmenin korkusunu tedirginliğini sıkıntısını ben duymayacağım burda.Ben hep var olmanın lezzeti içerisinde olacağım yok olmak ne demek bilmiyorum.Yok olmak ne demek? Bilmem ben onu.Çünkü ben baki bir zaat buldum tanıdım herşey her güzellik de benim için bakidir nazarıyla bakacağım.

Özetlemek gerekirse kainatta vukuu bulan bütün hadiselerde hikmet var ve Allah bizden daha merhametliyse ki öyle o hikmet o fiil orda daha güzel demektir.Peki problem nerde? Sadece ve sadece hadiseye doğru bakış açısıyla bakmak hikmetini öğrenmek ve bu hikmeti öğrenmek için de Kuranın ayetlerin tefsirine kendime ve yaşam tarzıma dönüp bakmak.Belki de öğrenmediğim herbir ayetin İslam ilminin aslında çağımıza asrımıza bakan herbirşeyin sıkıntısını yaşiyacağım.Belki de herbişeyin ben de yüklemiş olduğu yanlış nazarlar var yanlış yorumlamak var kim bilir ve ben okumadık öğrenmedikçe hep hayatıma yanlış yön verecek hep sıkıntı olucak bana ama okuyup öğrendikçe doğru tarafa çevireceğim derken ben kendi hayatımda bu işin güzelliğini yaşamış olacağım.

Hep ölecekmiş gibi yaşayıp ama sanki hep dirilecekmişiz gibi ölmek üzere.

Hadi eyvallah.

Kaynakça

Dergah